Sen, yıllar öncesi, bir küçük kızdın.
Gönlünde aşk denen şeyi bilmezdin.
Aşkın şarkısını bilmeyen sazdın.
Tanbûr’u, kemençe, ney’i bilmezdin.
İsmini aldılar, çiçek terinden,
Şebnem diye sana takıverdiler.
Az daha büyüdün, kalktın yerinden,
Ne güzel kız diye, bakıverdiler.
Sen aşkı yaşayıp, daha tatmadan,
O evde aşk dolu bir kadın vardı.
Ruhunu sakladı, belli etmeden,
Umutla, ne zaman, hangi bahardı?
O senin annen ve çok güzeldi.
Yürek dayanmazdı ona bakmaya.
Özenmişti Tanrı, belki özeldi.
Bir ırmaktı hazır, kalbe akmaya.
İşte kızım, sen, o ırmaktan içtin,
Sevgi ve aşk denen zemzem suyunu.
Sonra bata çıka içinden geçtin.
Öyle kolay değil, bu aşk oyunu.
Irmaklar çözülüp, zaman gelince
Menziline doğru gider durmadan.
Dağlar çöller aşar, yolun bulunca
Bir daha durulmaz, göle varmadan.
O kadın da işte, böyle bekledi.
Gönlüne sığmayan yüce aşkını,
Bir gün salacağı göle sakladı.
Artık başladı bak, o sel taşkını.
Engeller yıkıyor, geliyor şimdi.
Sevdiğim, kadınım, gel gir bağrıma.
Hasret denen gölüm doluyor şimdi.
Düğün derneğim var, gelin çağrıma...